They bought a round for the sailor
And they heard his tale
Of a world that
was so far away
And a song that we'd never heard
A song of a little
bird
That fell in love with a whale
He said, 'You cannot live in the
ocean'
And she said to him
'You never can live in the sky'
But the
ocean is filled with tears
And the sea turns into a mirror
There's a whale
in the moon when it's clear
And a bird on the tide
Pazartesi, Aralık 21, 2009
Biri yaşamış-biri anlatmış,söylemiş- bana da resmetmek düştü...
Biri anlatmış;
...
"zaman bundan epey önce,
taksideyiz
ben, kendim bir de şoför
taksime doğru yoldayız
geçtiğimiz mevkii Tarlabaşı...
hani eski, antika sokaklardan biri
gözümün filtresine takıldı
ismi şöyleydi, kim bilir hikayesi neydi ,
geç kalmış Şermin'in yeri *
bir pencere pervazı
ardında bir kadın
geç kalmış hayatı bekler
söz vermiş saatler
buluşmaz hep erteler
umarsız bir öğle sonrası
Şermin beklemekte
kim gelecekse
zor, kaybolmuş bir hayatsa bu akan
boş kalmış bir öykü
geç kalmış bir kadın
ürkek aklı yüklü
kadınlığı daha dündü
belki zamansızlıktan
ya da tek kalmışlıktan
öyle yabancılaşmış
unutmuş yaşamayı
yola bakan yüzler dumanı bol güner
geceleri bekler
söz olup azalır dertler
burası geç kalmış Şermin'in yeri * -jehan barbur-
Sırası geldi, Şermin beni bekler,
şimdiki zamanlardan hafta içinin bir gününde
yine taksideyiz
ben, kendim bir de şoför
elimde hikayesi içinde bir laterna magica
adres belli;
tarlanın başı, antika sokağı,
kırmızı kapısı ile Şermin'in yeri...
girdim içeri sormak için Şermini
içersi loş
masalar na-hoş
oyuncular; kadınlar
seyirciler ; adamlar
arkadan, mekanın ucunda bir ses;
Şermin ;
-"burdayım güzelim, bir arzun mu var?"
*"size şarkı yazdım."
-"ne o satıcan mı, bize şarkı yazan çok güzelim..."
fonda Ferdi Tayfur
*"yo hayır satmak değil amacım, sadece şarkınızı vermeye geldim..."
şarkı masada,
Şermin arkada
ben takside
geç kalmış Şermin'in yeri aynada * * * J.B.
...
"zaman bundan epey önce,
taksideyiz
ben, kendim bir de şoför
taksime doğru yoldayız
geçtiğimiz mevkii Tarlabaşı...
hani eski, antika sokaklardan biri
gözümün filtresine takıldı
ismi şöyleydi, kim bilir hikayesi neydi ,
geç kalmış Şermin'in yeri *
bir pencere pervazı
ardında bir kadın
geç kalmış hayatı bekler
söz vermiş saatler
buluşmaz hep erteler
umarsız bir öğle sonrası
Şermin beklemekte
kim gelecekse
zor, kaybolmuş bir hayatsa bu akan
boş kalmış bir öykü
geç kalmış bir kadın
ürkek aklı yüklü
kadınlığı daha dündü
belki zamansızlıktan
ya da tek kalmışlıktan
öyle yabancılaşmış
unutmuş yaşamayı
yola bakan yüzler dumanı bol güner
geceleri bekler
söz olup azalır dertler
burası geç kalmış Şermin'in yeri * -jehan barbur-
Sırası geldi, Şermin beni bekler,
şimdiki zamanlardan hafta içinin bir gününde
yine taksideyiz
ben, kendim bir de şoför
elimde hikayesi içinde bir laterna magica
adres belli;
tarlanın başı, antika sokağı,
kırmızı kapısı ile Şermin'in yeri...
girdim içeri sormak için Şermini
içersi loş
masalar na-hoş
oyuncular; kadınlar
seyirciler ; adamlar
arkadan, mekanın ucunda bir ses;
Şermin ;
-"burdayım güzelim, bir arzun mu var?"
*"size şarkı yazdım."
-"ne o satıcan mı, bize şarkı yazan çok güzelim..."
fonda Ferdi Tayfur
*"yo hayır satmak değil amacım, sadece şarkınızı vermeye geldim..."
şarkı masada,
Şermin arkada
ben takside
geç kalmış Şermin'in yeri aynada * * * J.B.
Cuma, Aralık 11, 2009
22 Numaralı oda
merdivenleri gıcırdayan eski otelleri
sevmişimdir hep,
çarpık pencereyi
ilk kez olarak açarsın
ve aşağıdaki bulvardan ölümcül
egzoz gazı dolar odaya
sen pencerede durup trafik sinyalinin değişmesini seyrederken:
kırmızı sarı yeşil
yeşil kırmızı sarı...
çökük şiltenin üzerine oturup
o odada yaşamış
ve şimdi muhtemelen ölü olan
yığınla insanı düşünürsün
bir cazibesi vardır ama yatakta oturup
önünde kirası ödenmiş tam bir hafta
ve cebinde 10 $ para
olduğunu düşünmenin.
bilip bileceğin güvence bundan ibarettir.
çok geçmeden kapı çalınır,
elinde neredeyse bitmiş
ucuz bir şişe şarapla
dişsiz bir ihtiyardır gelen
genellikle.
"buyur içeri gir" dersin.
seviyorum yeni odamı,
damlayan musluğu,
yaşlı misafirlerimi,
ve çok geçmeden bir daha çalınır kapı,
bir başka ihtiyar,
sonra yine çalınır,
bir kadın bu kez
elinde yarısı dolu bir vokta şişesi.
çok geçmeden herkes çene çalıp
sigara içerler,
biri radyo açar
ve bir süre sonra herkes
bağıra çağıra konuşmaktadır.
güzel bu 22 numaralı oda
daha sonra bir başına uyanırsın
boş şişeler, sessizlik,
o eski oteller
22 numaralı odada
birkaç gece hayatın tadını çıkarabildiğin sürece
bir fırsat tanırdı insana...
CHRLS.BKWSK.
Salı, Kasım 17, 2009
Bukowski
yukarı, aşağı ve çepeçevre
bazen alınganlaşırım
nerede olduğumu bilemem,
birkaç adım tökezler, yitik hissederim
kendimi.
tanıdığım herkes benden daha
uzun daha zeki
daha müşfikmiş
gibi gelir bana,
ve daha az çirkin
elbette.
ama asla
uzun sürmez
bu ruh hali.
etrafıma sıkı bir
bakış atarım,
çepeçevre
sert bir bakış
ve aklım başıma
gelir...
Cumartesi, Eylül 19, 2009
projection of my inspri.
Pazartesi, Eylül 07, 2009
kıssadan hisse.cumaertesi muhabetleri
Cuma ertesi, ertesinin gecesi,
Eski dostlar meyhanesi,
muhabbet kerrranesi,
dünyayı kurtarsak,
kendimizi assak,
Onu sorgulasak, bunu eleştirsek,
ona yakıştırsak, buna yapıştırsak...
sak-sak-sak vıdı vıdı vıdı bıdı bıdı bıdı...
bu su hiç durur mu durmaz...
.
.
.
Bir heykeltraş varmış şahane heykeller yapan yetenekli ve orijinal
ama yaptıklarını beğenmeyip atan, kıran...
birgün, bir dostu bir fırsat yaratmış ve heykelleri bir sergide ortam bulmuş , nefes almış,
hayatta kalmış...
Kalmış ve çok beğenilmiş, beğenilmiş ve yeni heykellere gün doğmuş..
O yine gitmiş atölyesine, taburesine, çamuru karşına,
ve yine başlamış yapmaya, ve yine yapıp ardından kırmaya,
değişen hiçbirşey olmamış,
geri dönüp baktığındaysa kırık parçalar ...
.
.
.
Hep sak-saklarla, hep vıdıvıdı, bıdıdbıdılarla nereye gider bu gemi,
hissem ise bir heykelim olmalı her ne sak yada vıdı yada bıdıysa düşündüğüm , dediğim...
herkesin alametifarikası eşittir heykeli....
Perşembe, Eylül 03, 2009
Salı, Ağustos 25, 2009
tatil müsveddesi
Aylardan ağustos,
son haftadan bi evvel...
lakin haletiruhiye eylül sonu ekim başı,
Hava latifeli,
gündüzü tatlı sıcak , gecesi tatlı serin...
eller, ayaklar erken çekilmiş kuytusuna,
Tenhalık var etrafta
sebebiyeti belli
3 aylardan...
ramadandan...
herkes sofu, herkes niyetinde
Bense bu kısa tatil müsveddesinde
keyfi yerinde;
Haletiruhiye ise şöyle;
çam kokusu.
cırcır böcüğü.
deniz çıpırtısı.
şezlong uykusu.
deniz yatağı.
rüzgar esintisi.
leyla kahkası.
yanak ısırığı.
akşam güneşi,
günün en güzel dilimi.
yeşilin sesi.
balıkçı kedisi.
köy kahvesi.
kahvenin delisi.
peşi sıra köpeği.
öglen birası.
patitesin kızartması.
ahtapotun ızgarası.
şahinin arabası.
sıteyşın vagonu.
virajlı yolları.
civar köyleri.
söğütü.
turgutu.
selimiyesi.
deniz kelebeği.
yelkenli teknesi.
yol üstü durağı.
patlıcanlı pidesi, yanına demli çayı.
Akşama duble rakı.
dostu balık.
adı levrek
ızgarası nefis.
sohbeti leziz.
terennüm eden her kimse.
hepsi birbirinden şahane.
beraberimde olmayanlara
rakı kadehinde şerefe...
Haftanın sonuna iliştirdim
1kaç güzel imge,
beraberimde getirdim şehre,
belki faydası olur diye...
Cuma, Ağustos 07, 2009
yağmur-ertesi
Güne yağmurla uyandım,
Hoşuma gitmedi dersem yalan olur,
Beklenmeyenin her zaman bir farklı bir lezzeti oluyor...
Hava bir başka oldu yağmur ertesi, sanki biri gözümün auto-contrast ı ile oynadı, renkler olgunlaşıp, doydu...En beteri bile güzel gözüktü...
yoksa ben mi güne öyle mi başlamak istedim, "like a photographer
lives with a polarize filtre"
Vapurla sefası üstüne, beton sıkıntısı yaşadım...Şaplak ...
Gerçi alışamadın mı deseler bu hale, alıştım derim ama matrak...
Aynı yolları takiben vardım, çalışma masama,
bilgisayar başına, ekran karşıma...
Harala, gürele, akıl devrile devrile,
Az kaldı, biraz sonra...
çıkacağım sokağa, ineceğim şehre, karışacağım hengameye, yine ve yine
Kontrastlık mı hani nerede,
Gitmiş tamamen
sabahki imge..
Bense biraz mutlu, biraz mutsuz,
biraz tatlı, biraz tatsız
biraz içi fingir, biraz dışı,
biraz onla, biraz onsuz,
biraz huzur, biraz muzur...
kaldırım serçesi filminden bir couplet dinlerken..
Salı, Ağustos 04, 2009
Explotions in The sky havası
Grooveshark - explosions in The sky,
First breath after coma ...!
Uyumuna diyecek yok...!
bu şarkıyı camları açık bir arabada,
ne şehir gürültüsü, ne hüsnü kuruntusu,
etraf safi huzurken, yolda giderken
hani rüzgar da eserken...
dinleyeceksin...
Yada dilemma;
şehrin göbeğinde,
rutinin içinde,
kulaklıklar kulağında ,
ses sonsuz açık,
sen sonsuz içinde,
belki yine yolda,
dolmuşta,
arabada,
durmadığın bir halde,
çevre etrafından çılgınca akıp gidercesine,
Bilmem öyle işte...
her iki halde de gider bu şarkı...
Etiketler:
explosions in The sky
Salı, Temmuz 21, 2009
bi düzine kalem-iz-
Bir kalem, iki kalem, üç kalem,...
Bir kalem olsam hangisi olurdum acaba,
Tükenmezi, kurşunu, mürekkeplisi, keçelisi, renklisi,
Uçlusu, uçsuzu, çıt kırılanı, ahşabı, metali, uzunu ,incesi, nicesi ....
Hepsinin de kağıt üzerinede bıraktığı iz apayrı...
O kadar çok çeşit var ki,
Aynı biz gibi yada biz aynı kalemler gibi...
Cuma, Temmuz 17, 2009
Always look on the bright side of life
Ben bunu kendim hariç herkes için yapabiliyorum-kendim içinse melankoliyi iyi beceriyorum...
kendime kadar da olsa, çaktırmadan da olsa...
iki adım ileri , bir adım geri yada bir adım ileri iki adım geri...----/..../------/....
İnsanın kendi kendinden yap-boz yaptığı olur mu hiç...
Olurmuş, herkesin bir yap-bozu varmış,
Herkesinki de birbirinden farklı, renkli, zorlu, içli, dışlı, dişli, nişliymiş...
Herkesin nişinde başka, başka dünyalar, rüyalar...
Akla sır erdirmek de neymiş....
gelen bi görmüş, giden bin görmüş, yenilere yer açmış,
yeniler de nişleri karıştırmaya başlamış...
Fark etmeye başlamış, yada fark etmeye başlamak lazımmış, fark etmeden olmazmış..
"life is a journey not a destination" sözünü seviyorum...
Vardığın noktanın kendisi değil, varış sürecini nasıl geçirdiğin önemli...
yolculugunun tadını çıkatmak yani...
ve de;
-try to look on the bright side of life-
Çarşamba, Temmuz 15, 2009
açık-şaçık mutfak
Sıkılmıştı...
Yetmiyordu, yetinmiyordu. gerçi kim yetiniyordu ki zaten...
Ne çevresindekilerden, ne yaptığı işten, ne tasarladıklarından, ne zamandan, ne ortamdan, ne havadan, ne sudan, ne de kendinden memnundu...
Aklı bir türlü sakin durmuyor, ikircikli satır aralarında geziniyordu.
Bu haletiruhiyeler içerisinde sokağa attı kendini, kafasındakilerle birlikte yürüdü, durdu...
Restart yada refresh ! Taze hareketler; taze fikirler, atışmalar, çarpışmalar, çarpışmaların izdüşümleri, bu iz düşümlerin parmak izleri, her izin kendine özgünlüğü, ve kendine özgün bu parmak izlerinin hepsinin bir yerde toplanması...Açık bir mutfakta sanki- sosyalliğin ve kollektifliğin bir arada olabildiği ..
Açık mutfak: aklına düşeni tasarla, tasarladığını kağıda düşür, düşürdüğünü paylaş...ortak aş.!
GiBi BiR ŞeY
Etiketler:
açık mutfak,
akıl satırları,
sıkıntıdan doğanlar
birkaç birsey yazıcam...
İlk adımı attım, yazmaya basladım.
Lakin ben yazmaktan değil daha çok çizmekten anlarım.
Kendimi, seni, onu, bunu, kedimi, evimi, çizerek daha kolay ifade ederim...
Bir çizik atsam kağıda, 3 satır eder...
Ama olsun, hem 1 çizik atar, hem de 3 satır yazarım, kendimce keyiflenirim...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)