Salı, Mayıs 08, 2012

Ah şu kedi milleti ne güzel, ne matrak yaratıklarsınız siz..:D

Cuma, Haziran 25, 2010

Çarşamba, Haziran 23, 2010

PINA BAUSCH*NEFES


...Bir daha dünyaya gelsem dans benim, ben dansın olmak istedim...
    gözlerim, ruhum, kulaklarım bayram etti...
 ışık, dans ve müzik hepsi beni benden aldı 
mercan dede'den tom waits'e..!!
hepsi içinde, şahane
*Pina Baush'un Istanbul'u* 
üçüncü bir gözün bakışı, yorumu, ifadesi 
ancak bu kadar etkileyici olabilirdi

Salı, Mayıs 11, 2010

hippokampus, PONS, elektriksel hareketler, Tango, tekne, deniz, kara çarşaf, cüce...KISACASI; uykudaki beyniM

National geographics araştırmış: 


UYKU; elektriksel haraketliliğin derecelerinin değiştiği, kimyasalların beynin çeşitli bölümlerinde azalıp çoğaldığı dinamik bir durummuş...bu gelgitlerin anahtarı ise beyin derinliklerinde ki "hippotalamus" denen bölümün içindeki iki ufak oluşummuş ki bu da bizim uyku ile uyanıklık arasındaki ince çizgimizi belirliyormuş...ha bir de hippokampus denen bir bölüm var ki işte bu hayati önem taşıyor, PONS ile birlikte uyku belleklerimiz için çalışıyorlar.
yani nam-ı değer;


RÜYALAR, uyku anatomisinin birikmiş hikayeleri...


Uykudaki beynim geçen gece tuhaf, komik şaçması sayılabilcek türden hikayeler biriktirmiş anlaşılan...=D
rüyanın giriş, gelişme, sonuç ilişkisi olmadan tastamam ortasındayım...
tam da açık denizin ortasında ahşap olduğunu sandığım bir teknedeyim...
tekne çok büyük olsa gerek sonunu göremiyorum...mehmet çelebi ve bir arkadaşı ile sohbet halindeyiz...saçma sapan bir telaş var etrafta millet koşuşturuyor. biz de sahneye ne zaman çıkılacağından falan bahsediyoruz.. ne sahnesiyse, rüyaya ortadan dalınca, evvelce nelerin üzerine kurulmuş hikayeler dönüyor haberim yok tabii...muhabbete iştirak eden bir ses duyuyorum, kafamı çeviriyorum, arjantinde tanıştığım tango hocası, Alberto...işler tuhaflık mertebesine doğru ilerlemeye devam ediyor, tüm bunlar ilgilimi dağıtıyor olsa gerek ki yanlarından uzaklaşıyorum..
İlerimizde yol alan bir tekne daha var. ikiz tekne tıpatıp aynıyız, hatta o kadar ki insanlar bile...!!!! aynada ki yansımalar gibi...bir ben tekilim. 
Çevremde ki  herkes tanıdık, alakalı, alakasız, yakın, uzak hepsi içinde...
ayrıca hepimiz biraz sarhoş gibiyiz... belli ki  mesaiye erken başlanmış..:D
Elinde akordionuyla gezinip ispanyolca şakıyan bir adam var, yaşlıcana. geminin demirbaşı olmuş gibi bir hali var... 
İnsanlar akordion eşliğinde dans etmeye başlıyorlar, ben de aralarında geziniyorum,
selamlaşıyoruz,
gülümsüyorum,
falan...
şok: ileride  bir çift var dans ediyorlar, tango falan sanırım...
kadın olan; 
parlak, kuzguni bir çarşafla sadece gözleri açık kalacak şekilde örtülü...
erkek;
kara-kuru, tıknaz sayılabilcek bir CÜCE...
birbirlerinin etrafında dönüp, duruyorlar...


Tangonun anatomisini altüst eden bu görüntüye takılıp kalmış olmayım ki 
"erkek" olanın yanıma geldiğini ancak konuşmaya başladığında anlıyorum...
bir süredir aldıkları tango derslerinde falan bahsediyor ve bizimle sahneye çıkacakları için de çok memnun olduklarını falan söylüyor...nasıl ya ne sahnesi, siz kimsiniz, nasıl bir çiftsiniz, niye teknedeyiz, yelken niye denize paralel, niye alberto kaptan aptan ptan tan an n n   n     n.....
Saat sabah 7.05.. uyanmışım ama hala uykum var... 
bu ne şimdi, uyuyup rüya ya devam mı etsem, tabirler kitabına mı baksam, ekşi sözlüğe mi sorsam, öyle ya da böyle tuhaf olduğu kesin. uyku anatomin bozulmuş anlaşılan...:D 
böyle tip rüyalarımı kaydeden bir cihazım olsa sürrealist bir dokumanter bile yapılır...
hadi hayırlısı...;D

Salı, Mart 09, 2010

+-






Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
'O olmazsa yaşayamam.' demeyeceksin.
Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.


Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
'O benim' diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, hem de hep senin kalacakmış
gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...


...

Pazartesi, Ocak 25, 2010

I daydreamed seperately but with both eyes



Kara bakarken bugün bir ara düşündüm, seyrettim bir sure 
her iki göz farklı algılasa nasıl olurdu diye
birbirinden hep farklı hani 
biri yeşil bakarken
diğeri turuncu mesela...
biri pozitif, biri negatif, biri siyah biri beyaz aynı anda 
alternatif bakış açıları, biri birinin zıttı ama biri birinin tamamı..
değişik, tuhaf, belki de güzel mi acaba 
bilemedim, denemek lazım...

Salı, Ocak 05, 2010

Tam olması gerektiği gibiler

KEDİLER



Zeki, doğal, kendi dünyalarında yaratıklar, gururlu ve dehşetli güzeller...